SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

FEDAİL BAHSİ

<< 2372 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

157 - (2372) وحدثني محمد بن رافع وعبد بن حميد (قال عبد: أخبرنا. وقال ابن رافع: حدثنا) عبدالرزاق. أخبرنا معمر عن ابن طاوس، عن أبيه، عن أبي هريرة، قال:

 أرسل ملك الموت إلى موسى عليه السلام. فلما جاءه صكه ففقأ عينه. فرجع إلى ربه فقال: أرسلتني إلى عبد لا يريد الموت. قال فرد الله إليه عينه وقال: ارجع إليه. فقل له: يضع يده على متن ثور، فله، بما غطت يده بكل شعرة، سنة. قال: أي رب! ثم مه؟ قال: ثم الموت. قال: فالآن. فسأل الله أن يدنيه من الأرض المقدسة رمية بحجر. فقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "فلو كنت ثم، لأريتكم قبره إلى جانب الطريق، تحت الكثيب الأحمر".

 

[ش (صكه) بمعنى لطمه. (متن ثور) أي ظهره. (مه) هي هاء السكت. وهو استفهام. أي ثم ماذا يكون؟ أحياة أم موت؟ (رمية بحجر) أي قدر ما يبلغه. (الكثيب) الرمل المستطيل المحدودب].

 

{157}

Bana Muhammed b. Râfi' ile Abd b. Humeyd rivayet ettiler. Abd: Ahberana; İbni Râfi ise: Haddesenâ tâbirini kullandılar. (Dedilerki): Bize Abdürrezzak rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer, İbni Tâvus'dan, o da babasından, o da Ebû Hureyre'den naklen haber verdi. Ebû Hureyre şöyle demiş:

 

Ölüm meleği Musa (Aleyhisselâm)'a gönderildi. Fakat ona geldiği vakit Musa (Aleyhisselam) bir tokat vurarak gözünü çıkardı. O da Rabbine döndü ve:

 

«Beni ölmek istemeyen bir kuluna gönderdin, dedi. Bunun özerine Allah gözünü ona iade etti. Ve : Ona dön de söyleki: Elini bir öküzün sırtına koysun, elinin kapladığı yerdeki her kıl için kendisine bir sene ömür vereceğim, dedi. (Musa):

 

  Yâ Rabbi, sonra ne olacak? dedi.

 

  Sonra ölüml cevâbını verdi. (Musa) :

 

  O halde şimdi öleyim!» dedi ve Allah'dan kendisini arz-i mukaddeseye bir taş atımı yaklaştırmasını diledi. Bunun üzerine ResûluIIah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Orada olsaydım yolun kenarında kırmızı kum tepesinin altında onun kabrini size gösterirdim.» buyurdular.

 

 

158 - (2372) حدثنا محمد بن رافع. حدثنا عبدالرزاق. حدثنا معمر عن همام بن منبه. قال: هذا ما حدثنا أبو هريرة عن رسول الله صلى الله عليه وسلم. فذكر أحاديث منها:

 وقال رسول الله صلى الله عليه وسلم "جاء ملك الموت إلى موسى عليه السلام. فقال له: أجب ربك. قال فلطم موسى عليه السلام عين ملك الموت ففقأها. قال فرجع الملك إلى الله تعالى فقال: إنك أرسلتني إلى عبد لك لا يريد الموت. وقد فقأ عيني. قال فرد الله إليه عينه وقال: ارجع إلى عبدي فقل: الحياة تريد؟ فإن كنت تريد الحياة فضع يدك على متن ثور، فما توارت يدك من شعرة. فإنك تعيش بها سنة. قال: ثم مه؟ قال: ثم تموت. قال: فالآن من قريب. رب! أمتني من الأرض المقدسة. رمية بحجر. قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "والله! لو أني عنده لأريتكم قبره إلى جانب الطريق، عند الكثيب الأحمر".

 

[ش (أجب ربك) أي للموت. ومعناه جئت لقبض روحك. (فما توارت يدك) هكذا هو في جميع النسخ: توارت. ومعناه وارت وسترت. (أمتني) هكذا هو في معظم النسخ: أمتني. وفي بعضها: أدنني. وكلاهما صحيح].

 

{158}

Bize Muhammed lb. Rafi' rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürezzâk rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer Hemmam b. Münebbih'den rivayet etti, Hemmam: Bize Ebû Hureyre'nin Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den rivayet ettikleri budur diyerek bazı hadîsler rivayet etmiştir. Onlardan biri de şudur: Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdular:

 

«Ölüm meleği Musa (Aleyhisselâm)'a gelerek: Rabbine icabet et! dedi. Bunun üzerine Musa (Aleyhisselâm) ölüm meleğinin gözüne bir tokat vurarak onu çıkardı. Melek hemen Allah Teâlâ'ya döndü ve: Muhakkak sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı, dedi. Allah da gözünü ona İade etti. Ve: Kuluma dön de, hayatı mı istiyorsun? dîye sor. Eğer hayatı istersen, elini bir öküzün sırtına koy! Elin ne kadar kıl örterse muhakkak o kadar sene yaşayacaksın! de.

 

Musa (Aleyhisselâm): Sonra ne olacak? diye sordu.

 

  Sonra öleceksin! buyurdu.

 

  O halde şimdi yakınken öleyim. Yarabbi beni Arz-ı Mukaddese'ye bir taş atımı uzaklıkta öldür, dedi.»

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Vallahi onun yanında olmuş olsam yolun kenarında kırmızı kum tepesinin yanında kabrini size gösterirdim.» buyurdular.

 

 

158-م - (2372) قال أبو إسحاق: حدثنا محمد بن يحيى. حدثنا عبدالرزاق. أخبرنا معمر، بمثل هذا الحديث.

 

{m-158}

Ebû İshâk dedi ki: Bize Muhammed b, Yahya rivayet etti. (Dediki): Bize Abdürrezzâk rivayet etti, (Dediki): Bize Ma'mer bu hadîsin mislini haber verdi.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhari ile Nesâî «Kitâbu'l-Cenâiz»'de tahric etmişlerdir.

 

İbni Huzeyme diyor ki: «Bazı bid'at tâifeleriyle Cehmiye fırkası bu hadîsi inkâr etmiş. Ve şöyle demişlerdir. Mesele ikiden "hâlî değildir. Musa (Aleyhisselâm) ya ölüm meleğini tanımış yahut tanımamıştır. Tanıdı ise gözünü çıkarması onu istihfaf olur. Tanımadıysa o zaman da bu meleğin bazan Hz. Mûsa'ya gelirdiğini bildiren rivayetin manâsı kalmaz. Sonra Allah Teâlâ gözü çıkan melek için kısas da yapmamıştır. Halbuki Allah Teâlâ kimseye zulmetmez.

 

Bu itirazı Allah basiretini kor edenler yapar. Hadîsin manâsı sahîhdir. Şöyle ki: Allah Teâlâ ölüm meleğini Musa 'ya ruhunu kabzetmek için göndermemiş; ancak ve ancak imtihan ve ibtilâ için göndermiştir. Nitekim Allah Teâlâ Halili İbrahim (Aleyhisselâm)'a oğlunu kesmesini emretmiş, fakat bunun hakikatim kasdetmemiştir. Eğer Musa (Aleyhisselâm) tokat vurduğu vakit onun ruhunu kabzetmek isteseydi, murad ettiği olurdu. Musa (Aleyhisseiâm) şeriatında tokat vurmak mubahtı. Kendisi yanına giren bir adam görmüş. Onun ölüm meleği olduğunu tanımamıştı. Bizim Nebiimiz de izinsiz bir müslümanın evine bakan kimsenin gözünü çıkarmayı mubah kılmıştır. Hz. Musa'nın ölüm meleğini tanıdığı halde gözünü çıkarması imkânsızdır. Melekler İbrâhim (Aleyhisselâm)'a. da gelmiş, o dahi ilk görüşde onları tanıyamamıştı. Tanımış olsa kendilerine dana eti takdim etmesi muhal olurdu. Çünkü melekler yemek yemezler.

 

Melek Meryem'e dahi gelmiş, o da melek olduğunu tanıyamamıştı. Tanısa ondan Allah'a sığınmazdı. Keza iki melek insan kılığında Dâvud (Aleyhisselâm)'ın yanına girmiş, onun huzurunda dâvaya durmuşlardı. O da melek olduklarını tanıyamamıştı. Cebrail (Aleyhisselâm) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek ona imanı sormuştu. O da kendisini tanıyamamış: Bu seferkinden başka onu her gelişinde tanımıştım, demişti. Şu halde Hz. Musa'nın ölüm meleğini tanıyamaması nasıl yadırganabilir.

 

Cehmi'nin Allah melek için kısas yapmamıştır, sözü ise cehline delildir. İnsanlarla melekler arasında kısas cereyan ettiğini yahut meleğin kısas istediğini, fakat kısas yapılmadığını kim haber vermiştir. Bunun kasden yapıldığına delil nedir...»

 

Gerek İbni  Huzeyme, gerekse Hattâbî bu babda bir hayli söz daha etmişlerdir.

 

Hulâsa: Ulemâ mülhidlerin inkârlarına üç şekilde cevap vermişlerdir :

 

1- Allah Teâlâ'nın Hz. Mûsa'ya bu tokadı vurması için izin vermiş olması ve bunun melek için bir imtihan sayılması imkânsız değildir. Allah dilediğini yapar ve dilediği şekilde imtihan eder.

 

2- Bu göz çıkarma mes'elesi mecazdır. Maksat Hz. Musa 'nın melekle münazara yaparak hüccetle ona galebe çalmasıdır. Fakat bu kavil zayıf görülmüştür.

 

3- Musa (Aleyhisselâm) gelenin Allah tarafından gönderilen melek olduğunu bilememiş, kendisine hücum edecek bir insan zannetmiş ve nefsini müdafaya kalkışmıştır. Bu da kasdı olmaksızın meleğin gözünün çıkmasına müncer olmuştur. Ebû Bekr, İbni Huzeyme ile diğer mutekaddiminin cevapları budur. Mâziri ile Kaadî İyad da bunu ihtiyar etmişlerdir. Çünkü hadîsde kasıt bulunduğuna bir sarahat yoktur. Burada şöyle bir sual hatıra gelebilir. Hz. Musa birinci defa meleği tanıyamadığı halde ikinci gelişinde nereden tanımıştır?

 

Cevab: İkinci defa gelişinde melek kendisinin ölüm meleği olduğunu gösteren bir alâmetle gelmiştir. Hz, Mûsa'nın derhal teslim olması bundandır.

 

Arz-ı Mukaddese'den murad Beyt-i Makdis'dir.

 

Musa (Aleyhisselâm) Kudüs‘ü alamadığı için hiç olmazsa Kudüs 'den sayılacak yakın bîr yerde ölmesini istemiştir. Nitekim Beyt-i Makdis civarındaki kabri halen malûmdur. Beyt-i Makdis'e defnedilmesini istemesi, orada birçok enbiya ve sulehanın kabirleri bulunduğundandır. Bu zevatla hâli hayatta olduğu gibi, vefatından sonra da mücavir olmak istemiştir. Bir de faziletli yerleri ziyaret edip duada bulunanlar çok olduğu için oraya defnolunmak istemiştir. Maamafih Musa (Aleyhisselâm)'ın kabrinin başka yerlerde olduğu da söylenmiştir.